21 Ocak 2016 Perşembe

Necip Fazıl Kısakürek - Canım İstanbul

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar
Onu istanbul diye toprağa kondurmuşlar
İçimde tüten birşey hava, renk, eda, iklim
O benin zaman mekan aşıp geçmiş sevgilim
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale

İstanbul benim canım
Vatanım da vatanım
İstanbul,
İstanbul...

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik
Servi, endamlı servi ahirete perdelik
Bulutta şaha kalkmış Fatihden kalma kır at
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare
Her nakışta o mana: öleceğiz ne çare?
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet..

O manayı bul da bul!
İlle İstanbul'da bul!
İstanbul,
İstanbul...

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği
Oynak sular yalının alt katına misafir
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar..
Bir ses bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir katibimi

Kadını keskin bıçak
Taze kan gibi sıcak
İstanbul,
İstabul...

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar:
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

Gecesi sümbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder